Her toplumun tarihinde sessiz ama derin izler bırakan kalkınma hamleleri vardır.
Gürültüyle değil; istikrarla yürütülen, gösterişle değil; içtenlikle büyüyen bu çabalar geleceğe dönük en sağlam yatırımları oluşturur!
Bugün Türkiye’de kırsaldan merkeze uzanan bazı eğitim ve kalkınma girişimleri, işte tam da böyle bir sessiz devrimi işaret ediyor.
Son yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı’nın öncülüğünde yürütülen Köy Yaşam Merkezleri projesi, kapanan köy okullarının yeniden hayata kazandırılmasıyla başladı.
Ama bu sadece eski bir binanın kapısını tekrar açmak değil; aynı zamanda bir topluluğun kendine olan inancını yeniden canlandırmak demekti.
Artık bu merkezler sadece çocukların okula gittiği yerler değil; kadınların üreterek güç kazandığı, yetişkinlerin meslek öğrendiği, doğanın yeniden öğretici olduğu alanlar hâline geldi.
Bir ülkenin geleceği yalnızca büyük şehirlerdeki teknoloji merkezlerinde değil, aynı zamanda toprakla, kültürle ve dayanışmayla iç içe geçmiş kırsal alanlarında da şekillenir.
Bugün Türkiye’de yürütülen bu tarz projeler, kırsaldaki insana ‘Sen önemlisin, sen varsın!’ demektedir.
Ve bu söylem, herhangi bir politik aidiyetten öte, insana duyulan saygının bir yansımasıdır.
Toprağı bilenin bilgeliği, emeğiyle yaşayanın gücü, kendi kökleriyle barışık bireylerin oluşturduğu toplum, yalnızca bugünü değil, geleceği de onarır.
İşte bu yüzden üretim, eğitim ve sosyal destek birleşiminden oluşan kırsal kalkınma modelleri, sadece ekonomik değil; psikolojik, kültürel ve toplumsal bir dönüşümün de temellerini atar.
Bu yöndeki çabaları sadece bugünkü hükümetle sınırlamak da eksik olur.
Çünkü bir ülkenin kalkınma vizyonu, siyasi sınırların değil, ortak aklın ve ortak vicdanın sonucudur.
Elbette bugünkü yönetim bu alanda bazı etkili adımlar atmıştır ve bu olumlu girişimlerin görülmesi, teşvik edilmesi gerekir.
Ancak esas olan, bu çabaların her dönemde, her iktidarda sürdürülmesi ve ülke politikasının sürekliliği içinde yer bulmasıdır!
***
Bir toplumun dirliği, yalnızca savaşla değil, barış içinde gelişme hakkının korunmasıyla sağlanır.
Eğitimden sağlığa, üretimden kültüre kadar her alanda yapılan yatırımlar, toplumun kendi ayakları üzerinde durmasını sağlar.
Bugün kırsalda hayata geçirilen projeler, tam da bu ihtiyaca cevap veriyor; sessizce, derinden, umutla…
Bu noktada hatırlatılması gereken şey şudur:
Eğitim yalnızca bilgi aktarmak değil, aynı zamanda bir kimlik, bir aidiyet, bir yön duygusu kazandırmaktır.
Ve bu duygular, büyük şehirlerin kalabalığında değil; çoğu zaman sessizce unutulan kırsal alanlarda yitirilir.
Merkezde değil, çevrede kaybolur; tabelası silinmiş bir okulun duvarında, artık çalmayan bir teneffüs ziliyle susar.
Bu yüzden mesele yalnızca bir okulun kapısını yeniden açmak değildir.
Bir topluluğun belleğini, öz saygısını ve geleceğe inancını ayağa kaldırmak gerekir.
Çocukların yeniden oyun oynadığı bir bahçe, kadınların yeniden ürettiği bir atölye, yaşlıların yeniden aktardığı bir masal; işte gerçek kalkınma orada başlar. Bugün kırsalda atılan bu yapıcı adımlar, yalnızca bugünün değil; yarının Türkiye’sine bırakılacak en kıymetli miraslardan biridir.
Çünkü umut, toprağa benzer:
Ancak ekildiği yerde filizlenir.
Ve o tohumun düştüğü yer ne kadar derinse, o toprakta büyüyen çınarın gölgesi de bir o kadar uzaklara ulaşır.
İşte bu yüzden, sessizce atılan her adım, geleceğe doğru açılan büyük bir yürüyüşün parçasıdır.
Toplumlar, bazen dev projelerle değil; doğru yerden başlanan küçük ama kararlı işler sayesinde büyür…