Hava Durumu

Yerli turistin gölgesinde kalan turizm

Yazının Giriş Tarihi: 11.08.2025 00:05
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.08.2025 00:05

Türkiye’nin turizm potansiyeli, dünyanın en güçlü markalarından biri. Ancak uzun yıllardır devam eden bir gerçeği konuşmadan bu potansiyelin gerçek değerini bulması zor. Yerli turistin kendi ülkesinde ikinci plana itilmesi.

Geçmişte sıkça karşılaştığımız tablolar hafızamızda hâlâ taze. Konaklama tesislerinin astronomik fiyat politikaları, rezervasyonlarda yabancı turisti önceliklendiren tercihler, hatta zaman zaman yerli oldukları anlaşıldığında rezervasyonları iptal edilen vatandaşlar…

Bu uygulamalar, yalnızca ekonomik değil, psikolojik bir kırılma da yarattı. Yerli turist, kendi ülkesinde tatil yapamaz hale geldi.

Bunun doğal sonucu ise rotanın değişmesi oldu. Artan maliyetler ve ayrımcı tutumlar yüzünden birçok kişi tatil bütçesini komşu ülkelerden Balkanlara, hatta Avrupa’ya kaydırmaya başladı. “Kendi ülkemde ödeyeceğim ücretin yarısına Avrupa’da tatil yapıyorum” cümlesi artık tekil bir serzeniş değil, yaygın bir gözlem.

Bugün geldiğimiz noktada ise tablo farklı bir boyut kazanmış durumda. Yabancı turistin de bu durumun farkına varmasıyla rezervasyonlardaki hareketlilik eski cazibesini kaybetmeye başladı. Özellikle nitelikli turistin beklentileri değişti. Artık sadece deniz, kum, güneş değil; iyi hizmet, iyi yönetilen tesisler ve insana değer veren bir anlayış arıyorlar.

Tam da bu noktada turizmdeki temel meselelerden biriyle karşılaşıyoruz: Hizmet kalitesi. Türkiye’nin turizmde en güçlü avantajlarından biri coğrafya, iklim ve kültürel zenginlik. Ancak hizmetin niteliği bu avantajı desteklemediğinde, rekabet gücü de zayıflıyor. Ne yazık ki sektörde uzun süredir konuşulan ama yeterince çözülemeyen bir konu var: Eğitimli, mesleğine gönül vermiş turizm personelinin yetersizliği.

Turizm sadece yatak kapasitesi ve ikramla sınırlı bir sektör değildir. Bu alanın ruhunu oluşturan unsur insandır. Müşteriyle kurulan ilk temas, karşılamadaki güleryüz, sorun çözerken gösterilen profesyonellik, iletişim dili…

Bunlar bir otelin manzarasından ya da yemek kalitesinden çok daha kalıcı bir etki bırakır. Bugün birçok yabancı turistin, Türkiye’nin doğasını ve tarihini övdüğü halde “bir daha gelmem” dediği hikâyelerin arkasında bu eksiklik yatıyor.

Sorunun bir diğer boyutu ise yönetim anlayışıdır. Sektörde kısa vadeli kazanca odaklanmak, uzun vadeli itibarı ikinci plana itiyor. Bu bakış açısı hem personel eğitimine yatırım yapılmasını engelliyor hem de yerli turisti koruyacak, teşvik edecek politikaların oluşmasını geciktiriyor. Oysa sürdürülebilir turizm, “herkesin paydaş olduğu bir değer zinciri” ile mümkündür. Yerli turistin memnuniyeti, yabancı turistin memnuniyetini destekler; çünkü memnuniyetin temelinde aynı kalite kültürü yatar.

Bugün turizm sektörünün önünde açık ve net bir yol var: İnsana yatırım yapmak. Bu yatırım yalnızca otellerin mimarisini, odaların konforunu ya da restoranların menülerini iyileştirmekten ibaret değildir. Asıl yatırım, hizmet felsefesine, turizm çalışanının mesleki gelişimine, yabancı ya da yerli her misafire değer veren bir iletişim anlayışına yapılmalıdır. Turizm, bir ekonomiden fazlasıdır; bir ülkenin kültürünü, insanını ve misafirperverliğini dünyaya yansıtan aynadır.

Bu aynada çatlaklar varsa, o ülkenin imajı da parçalı görünür. Artık günü kurtaran stratejilerin zamanı bitti; uzun vadeli ve kapsayıcı bir yaklaşım şart. Yerli turisti ikinci plana atan anlayışın maliyeti yalnızca iç pazarda değil, dışarıda da kayıpla sonuçlandı. Yabancı turistin de giderek daha fazla “kalite” aradığı bir dönemde, turizmi sadece kısa vadeli bir kazanç kapısı olarak görmek, ülkenin geleceğini tüketmek anlamına geliyor.

Bu kaybı telafi etmenin tek yolu, turizmi bir gelir aracı olmaktan çıkarıp, bir değer üretme alanı olarak yeniden tasarlamaktır. Eğitimli ve motive personeli, kapsayıcı fiyat politikalarını, yerel halkla kaynaşan bir turizm modelini merkeze alan bir anlayış, Türkiye’yi tekrar yükseltebilir.

Bir ülkenin turizminin kalitesi, önce kendi vatandaşının gözünden ölçülür. Kendi insanını mutlu etmeyen bir turizm modeli, dünyaya da kalıcı bir güven veremez. O yüzden, sahillerde güneşin, sofralarda ikramın ve otellerde konforun yanı sıra; güler yüzü, adaleti ve insana verilen değeri turizmin merkezine koymak zorundayız. Ancak o zaman Türkiye, kendi insanını kucaklayan ve dünyaya örnek olan bir turizm anlayışına ulaşabilir.

Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.