Hava Durumu

Ön görücü yapay zeka

Yazının Giriş Tarihi: 29.07.2025 09:53
Yazının Güncellenme Tarihi: 29.07.2025 09:54

Bir sabah, kahve henüz ilk yudumunu boğazınızda bırakmamışken kendinizi YouTube Shorts'un sonsuz döngüsünde buluyorsunuz. "Bir videoya bakıp çıkacaktım" diyerek başlayan bu masum niyet, 37 saniyelik minik video gladyatörlerinin beyninizin ödül merkezine saldırdığı, mini bir sinirsel karambole dönüşüyor. Araya Spotify'ın yapay zekâ DJ'i giriyor, sanki duygu durumunuzu Freud'dan daha iyi çözümlüyor. Ruh hâliniz? "Düşük tempolu, melankolik ama fonksiyonel."

Evet, tarih boyunca hiçbir dönem, bu kadar bağlı olup bu kadar kopuk hissettirmedi kendini. Sürekli bağlantıdayız ama bir türlü bağ kuramıyoruz. Bunun sebebi sadece "çok fazla ekran süresi" değil. Asıl suçlu: Öngörücü yapay zekâ. Adı bile şairane: Tahmin eden, ön gören, bizi bizden önce bilen.

Bu sistemler, beynimizin işleyişini taklit eden Yapay Sinir Ağları sayesinde çalışıyor. Duygularımızı sınıflandırıyor, "bu videoyu izler mi, geçer mi?" diye düşünmekle kalmıyor; hangi saniyede sıkılacağımızı, hangi notada gözümüzün parlayacağını bile çıkarıyor. Bir nevi dijital falcılar. Sadece kahve telvesi yerine, meta verilerimize bakıyorlar.

Kullanıcı davranışlarımız (izlediklerimiz, geçtiklerimiz, kaydettiklerimiz), içerik özellikleri (video uzunluğu, müzik tonu) ve bağlamsal sinyaller (konum, saat, cihaz tipi)... Bunların hepsi "Girdi" olarak işleniyor. Çıktı mı? Sizi 30 saniyeden fazla tutabilecek içeriklerin ardı arkası kesilmiyor. Kendi iç sesinizi duymaya fırsatınız olmadan algoritma size sesleniyor: "Şimdi şu kedi videosunu izle, seni duygusal olarak %87 memnun eder."

Peki, tüm bu tahmin gücü neye mal oluyor? Sessizlik. Evet, öz farkındalığın, düşünmenin, kendinizle baş başa kalmanın sessizliğine.

Eskiden arabada radyo çekmeyince camı açar, düşünürdünüz. Şimdi sinyal zayıflasa bile internet bir yolunu buluyor. Sizi yalnız bırakmamak için canla başla çalışan bir dijital dadı gibi. Sonuç? Hiçbir şeyin üzerine düşünemeyen, sadece tıklayan, izleyen ama sindiremeyen bir benlik.

Amerikalı psikolog Richard E. Mayer'in söylediği gibi, yaşananları anlamlı kimlik parçalarına dönüştürmek için dikkat, zaman ve yalnızlık gerekir. Yani bir an durup, "Bu beni neden rahatsız etti?" ya da "Neden hep bu tarz videolara kayıyorum?" diye sormak. Ama o araya algoritma giriyor: "Bu içeriği de beğenmiş olabilirsin!"

Ve belki de en kaygı verici olanı: Ne istediğimizi unutuyoruz. Yapay zekâ, ilgi alanlarımızı bizim yerimize belirlemeye başladığında, arzu denen o şahsi dürtü dış kaynaklı hale geliyor. Beğeni döngüsünde debelenirken, "Gerçekten mi seviyorum, yoksa algoritma mı bana bunu sevdirdi?" sorusu boğazda düğüm oluyor.

Bütün bunlar olurken, belirsizliğe olan tahammülümüz azalıyor. Oysa tür olarak belirsizlikle baş etmeye programlıyız. Bilinmeyenin ardındaki hikâyeyi merak ediyorduk bir zamanlar. Şimdi ise algoritmanın bilmesi yetiyor.

Yani belki de asıl soru şu: Makineler bizi bu kadar iyi tanırken, biz hâlâ kendimizi tanımaya çalışıyor muyuz?

Çünkü yapay zekâ ne kadar öngörürse, bizim iç sesimiz o kadar kısılıyor. Ve bir gün, sessizlik anları tamamen ortadan kalktığında, yalnızca ne izleyeceğimizi değil, kim olduğumuzu da makinelere sormaya başlayacağız.

Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.