Hava Durumu

Yapay zekâya navigasyon takmak

Yazının Giriş Tarihi: 01.09.2025 00:05
Yazının Güncellenme Tarihi: 01.09.2025 00:05

Günümüzün en popüler kavgası şu: “Yapay zekâ insanı geçer mi?” Oysa asıl sorun bu değil. Sorun, yapay zekânın şimdilik Google Maps’in “Yanlış yola girdiniz, lütfen geri dönün” uyarısı gibi bir noktada olması. Hatta işin ironisi, bu uyarıyı bir insana değil, bizzat yapay zekânın kendisine yapmak gerekiyor.

Geçtiğimiz günlerde, yapay zekâ alanının yaşayan çınarlarından Richard Sutton, çıkıp dedi ki: “Arkadaşlar, biz biraz yoldan çıktık.” Adam yıllarını bu işe vermiş; yani sokaktaki bakkalın değil, işin mutfağındaki ustanın uyarısı bu.

Peki neden yoldan çıkmışız? Çünkü sektör şu an büyüklüğe kafayı takmış durumda. Herkesin derdi: “Benim yapay zekâmın parametre sayısı senden fazla, dolayısıyla daha zekiyim.” Bu bana biraz şu sahneyi hatırlatıyor: Mahallede çocuklar sıraya dizilmiş, herkes “Benim babam seninkini döver” diye hava atıyor. Ama dövüş hiç olmuyor, sadece övünme kısmı var.

Sutton diyor ki, zekâ sadece büyüklükle ölçülmez. Bir makineyi akıllı yapan şey, hayatla temas etmesi, hata yapması, öğrenmesi, yeniden denemesi… Yani düşe kalka büyümesi. Bugün yapay zekâya verdiğimiz şey ise milyonlarca kitap, milyonlarca tweet, milyonlarca fotoğraf. Yani biz ona ansiklopedi yutturuyoruz, ama hiç “haydi oğlum git bahçede top oyna, dizini yara” demiyoruz.

Bunu biraz çocuk yetiştirmeye benzetebiliriz. Çocuğunuza sadece “Bak oğlum, işte Albert Camus’nün kitapları. Oku, öğren” deseniz, çocuğunuz belki çok şey bilir ama hayatı bilmez. Toplumda nasıl davranacağını öğrenemez. Metroda hangi durakta ineceğini karıştırır. Oysa çocuk dediğin, bisikletten düşe kalka, kantinde tost kuyruğuna girip çıkaka öğrenir. İşte Sutton’un dediği de tam bu: Yapay zekâ da biraz hayata karışmalı.

Bugün gördüğümüz o koca koca yapay zekâ modelleri, aslında bilgi deposu gibi. Soru soruyorsunuz, size cevap veriyor. Ama gerçekten düşünüyor mu? Hayır. Deneyimledi mi? Hayır. Öğrenmeyi öğreniyor mu? Asıl mesele bu.

Şirketlerse başka bir dünyada yaşıyor. Biri çıkıp “Benim modelim 500 milyar kelime ezberledi” diyor, diğeri “Benimki üç katı!” diye cevap veriyor. Sutton bu tabloya bakıp gülüyor: “Kardeşim, mesele ezber değil. Mesele hayatla temas.”

Burada işin en komik yanı da şu: Biz yapay zekâyı geleceğin dehası sanıyoruz ama aslında onu ilkokuldan mezun edemiyoruz. Çünkü hayatı hiç görmemiş, hiç sokakta misket oynamamış, hiç bakkaldan yanlış para üstü almamış bir zekâya sahibiz.

Sutton’un önerisi basit: Yapay zekâyı sadece bilgiyle beslemeyelim. Onu deneyimletelim, hata yaptırsın, tekrar denesin. Bir nevi “sanal hayat stajı” yaptırsın. Çünkü asıl zekâ, sadece bildiklerinde değil, düştüğünde ayağa kalkma şeklinde gizlidir.

Şimdi bir düşünün: Eğer sadece bilgiyle zekâ olsaydı, Google zaten dünyanın en akıllısı olurdu. Ama Google hâlâ yol tarifi verirken sizi köy yoluna sokabiliyor. Demek ki mesele, sadece bilgi değil, bilgiyi nasıl kullandığınız.

Son söz: Yapay zekâya fazla büyüklük atfetmeyelim. Zekâ, parametre sayısı değil, hayatı anlama yeteneğiyle ölçülür. Sutton’un dediği gibi, yapay zekânın biraz sokakta oynamaya ihtiyacı var. Çünkü bazen en büyük ders, ansiklopediden değil, yanlış otobüse binip şehrin öbür ucunda inmektir.

Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.