Yapay zekâyla nasıl etkili iletişim kurulur, ne sorarsak ne alırız, bu işin püf noktaları nedir?
Sadece “teknolojik” bir konu gibi okumayın bunu. Çünkü bu, aslında çağımızın yeni iletişim becerisi: Bir zamanların diksiyon kursları neyse, şimdi doğru "prompt" yazmak da o.
Bakın, “prompt” dediğimiz şey aslında çok basit: Yapay zekâya sorduğumuz soru ya da verdiğimiz komut. Ama işin inceliği burada başlıyor. Nasıl ki sokakta rastladığın birine “Ne var ne yok?” deyince sana hayat hikâyesini anlatmaz, yapay zekâ da lafı dolandıranı pek takmıyor. Ne istediğini bilen, açık konuşan, örnek veren insanı seviyor. Hatta şöyle diyeyim: Nezaket değil, netlik önemli.
Peki bu işin kuralları ne? Nereden başlamalı?
Her şeyden önce doğru modeli seçmek gerekiyor. ChatGPT'nin farklı modelleri var. Özetle:
GPT-4o hızlı, genel işler için birebir. Günlük sorular, fikir üretimi, kısa analizler...
GPT-4.5 daha yaratıcı, uzun yazılar, proje taslakları, içerik üretimi için ideal.
GPT-4.1 veri analizi ve hızlı kodlama işleri için uygun.
GPT-3.5 daha basit işler için ama bazen cevaplarda yüzeyde kalabiliyor.
Yani ne istediğinizi bilmeden modele yönelirseniz, zurnanın z’sini ararken trompetle uğraşırsınız.
Peki neyi, nasıl sormalı? İşin püf noktası burada başlıyor.
Bir rol verin.
“Bir tarih öğretmeni gibi açıkla”, “Bir girişimci gözüyle yorumla”, “Sanki bir çocuk kitabı yazarı gibi yaz.”
Yapay zekâ, hangi rolde yazacağını bilirse daha odaklı ve tutarlı cevaplar verir.
Görev belirleyin.
Sadece “yaz” değil, “500 kelimelik blog yazısı”, “3 maddelik sunum özeti” gibi net hedefler verin.
Bağlam katın.
“Küçük işletmelere hitap eden”, “25-35 yaş arası kadın kullanıcılar için”, “Adana’daki bir belediye için öneri” gibi ayrıntılar işin rengini değiştirir.
Örnek verin.
Daha önce beğendiğiniz bir yazı tarzını, bir paragrafı, hatta bir tweet’i bile yapay zekâya gösterin. Ne kadar gösterirseniz, o kadar isabetli sonuç alırsınız.
Ne istemediğinizi de söyleyin.
“Ciddi olmasın”, “Resmî dilde olmasın”, “Satış kokmasın” gibi uyarılarla kötü sonuçları baştan eleyebilirsiniz.
Ve unutmadan: İlk cevabı alıp hemen “hıh tamam” demeyin. Tıpkı bir editör gibi, “Bu biraz uzun olmuş, bunu sadeleştir, şu kısmı yeniden yaz” diyerek ikinci turu da yönetin. Zaten işin sırrı burada: Yönlendirmeyi öğrenen kazanıyor.
Peki bu bilgiler ne işinize yarayacak?
İster öğrenci olun, ister esnaf, ister emekli. Bu çağda hepimiz dijital araçlarla konuşmayı öğrenmek zorundayız. Sosyal medya gönderisi yazmak, özgeçmiş oluşturmak, proje taslağı çıkarmak, bir e-posta yazdırmak, çocuklara masal anlatmak, hatta yeni bir iş fikri değerlendirmek için bile bu beceri lazım.
Çünkü yapay zekâ, ne kadar akıllı olursa olsun, sizin kadar sizi tanımıyor. Ama siz doğru yönlendirirseniz, size özel içerikler üretebiliyor. İşte bu yüzden, “prompt yazmak” bir meziyet değil, artık temel bir okuryazarlık türü.
Yani sevgili okur, artık mesele sadece “sormak” değil, nasıl sorduğun. Kafanda ne varsa, onu bir cümlede toparlayıp karşındakine aktarabiliyor musun? Çünkü yapay zekâ, lafı uzatana değil, özü söyleyene kulak veriyor.